16 Eylül 2008 Salı

Geçmişin Ağır Yükü



Bizi biz yapan geçmişimiz değil mi? Dünkü umutlarımız
hayal kırıklıklarımız, hatalarımız, yanılgılarımız, yaşadıklarımız, seçimlerimiz…
Geçmişte yaşadıklarımızla, öğrenmedik mi? Büyümedik mi? Yoksa siz geçmişe saplanıp da yerinde sayanlardan mısınız? Geçmişi sırtınıza alıp dağları tırmanmakta ısrar mı ediyorsunuz? Bilmiyorsunuz ki o ne ağır bir yüktür…
Her an ağırdır, attığınız her adımda en mutlu olabileceğiniz anlarda bile sizi aşağıya doğru çeker…
Bu yükü atmadığınız takdirde yaşamınız boyunca kendi kendinizi cezalandırdığınızın farkında mısınız?

Hava soğuduğunda camın üzerindeki buğuyu silmek ihtiyacı ile birlikte etrafı görmek istersiniz…
O buğuyu sildiğiniz anda buğu bitmiştir…
Geçmişte milyonlarca insan o buğuyu ortadan kaldırdığında huzur ve güven içinde hisseder kendini…
Aranızda ‘’Geçmiş benim’’ nasıl siler, ’’inkar ederim‘’diyenleriniz varsa, geçmişin size tek faydasının öğretmek olacağını söylemeliyim. Artık yaşadığınızı biliyorsunuz, olan oldu…
Belki de hiç yapmamanız gereken bir adım attınız…
Nasıl olur benim başıma nasıl gelir diye ya egonuzla birbirinizi kemirin yada omuzlarınız düşük, zavallı, korkak bir şekilde yaşayın…
Karar sizin…
Hayat sizin…
Geçmişinizin sizi bugünde bile karanlığa sürükleyip, gelecek adına güzel, umut dolu bakmanıza engel oluyorsa, neden ısrarla taşıyorsunuz? Nasıl yaptım, bir daha asla diye dönüp dolaşıp ayrı noktaya gelmek, sizi hırçın, insanlara düşman, mutsuz, cesaretsiz bir insan haline getirir.
Evet duyuyorum sesinizi…
Doğru, geçmişten ders almalı insan…
Dersinizi o anda alın…
Kendiniz için daha iyi olanı, düşündüklerinizi gerçekleştirmek için, daha bir kararlı, inançlı hareket edin, geleceği hedefleyin…
Belki öyle ağır bir hayatınız oldu ki, sillelerden defalarca nasibinizi alıp, kötü kaderinize yada şanssızlığınıza lanet okudunuz.
’’Ben çok şanssız bir insanım’’ diyenleri bir çocuğunuz duyuyorsunuz, peki şanssızlığınız değiştirmek için yeterli mücadeleyi yaptınız mı? Sabitlenip geçmişe takılı kalmanızı sizi mutluluğa, huzura götürmeyeceğini bilin…
Bugün yaşadığınız her dakikayı en güzelini oluşturmak için yaşayın, en olumsuz zamanları bile içinize sindirip yola devam edin….
Hiç bir şey aynı kalmıyor, dünde yaşadığınız acıya yada tatlı hatıralarla savunma mekanizmanızı oluşturup, kendi gerçekleri itiraf edemiyorsanız ömür boyu gergin, kör bir yaşam sürmeye mahkumsunuz.
Size sizden başka hiç kimse yardım edemez. Günahınızla, sevabınızla bu hayatı yaşamalı ve direnmek zorundasınız. Yüreğinizdeki gücü hissedin hala değiştirebileceğiniz bir şeyler var…
Çok mu yorgunsunuz artık? Geçmişin yükünü kararlılıkla atın hadi…
Hafiflemek, bugünü ve geleceği gülümseyerek karşılamak hakkınız…
Unutmayın, kaderini değiştirenler, Daima Geleceği Düşünen ve Hedefleyenlerdir…

18 Ağustos 2008 Pazartesi

BİR DİRHEM UMUDA BİR GÜL KAFİ...

“ Gökyüzüne resim çizmek peşinde değilim Gayretim bir dirhem umuda naif gülüşü nakşedebilmek…”
Bilmediğim bir şehrin sabahından yazıyorum bu satırları. Bana yabancı bir öykünün doğuşuna tanıklık ediyorum. Üşüyorum nem kapmış duvar misali. Sesini arıyorum kulağımın derinliklerinde. Sessizliğime çağırıyorum tüm martıları. Aldırma / aldanma sadece martıları çağırdığıma. Asıl ben seni diliyorum kuru avuçlarıma. Susuzluğumun kanayan yüzüne sen koş. Aldırma giydiğin ayakkabılara. Koş sadece. Nefesin de tıkansın biraz. İstediğim kadar değil, hissettiğin kadar yaklaş bana. Bilirsin senden önce üryan’lığımı örtecek bir cümle bulamamıştı dudaklarım. Kapat dudaklarıma sözlerini. Gayri dudaklarımdan çıkacak tek söz; adının baş harfi olsun..
Ey gülüşlerinde “ yüreğimi “ demlendiğim saadet,
Huzura arala kapılarını. Bulutsuzluğuna aldırmadan gökyüzüne çevir başını. Münkir gelme gövdenin taşıdığı büyük sevdaya. Uzaklığımıza bir de sen bir mesafe koyma. Nerde olduğumu unut, bir adım gölgenden takip ediyorum seni. Köklerindeyim, tutuştur yalnızlık cümlelerini. Unuttun mu, yüzümün çizgilerine gizlenmiş tebessüm tanelerini sen buldun. Yol bilmez sanılan sevdanın Cennete giden yolu gözlerime inşirah eden sen değil misin sevgili ? Sığlığıma, ıssızlığıma aldırma sen.Sığlığıma genişlik veren duam sensin, ıssızlığıma vücut bulan da. Suskunluğuma bakıp dudaklarını bükme, kuru topraklarıma bakıp boynunu çevirme hazana..Kuraklığıma umut işleyen de sensin, suskunluğuma 29 harfi hediye eyleyen de…
Gözlerimdeki huzurun tek sahibi,
Elif bereketindeki yarınlarımın tek varisi,
Bize ne bir sevda vaat edildi ne de bir mucize hediye edildi. Biz karanlıktayız. Üzerimiz açık. Ellerimiz hazan kokar. Ama birbirimizin tebessümlerinde isteriz Cenneti. Gövdemizin toprakta kapladığı gölge kadar cümle oluruz sevda lugatinde. Şimdi sevme zamanı. Tüm martılar açtır şimdi. Yüzümde belirginleşen tebessüm çizgileriyle doyuralım tüm martıları. Bulutsuzluktan şikayet eden toprağa uzatalım gözlerimizde birikmiş ıslaklığı. Kısır cümleleri işgal etsin içimizdeki gönül zenginliği. Susuzluktan çatlamış yangınlara koşuşturalım dudaklarımızı. Diş geçiremediğimiz zamana not düşülsün imkansızlığımız. Birbirimizden bihaber yaşarken istiflediğimiz hüzünlere inat biz tebessümün güzelliğinde bir umut ekelim gül kokusunda.
Ey sevgili,
Satırlarımın dağınıklığını hoşgör. Bilmediğim bir sabahın avcunda kanattım ellerimdeki mürekkebinin dilsizliğini. Sana yazmaya aç’tım. Tebessümün satırlarda inkişafına vuruldum. Yazan ben, yazdıran sen..
Özlediğim, dilediğim bir sevdanın anlamı, Yaşadığım, nefes aldığım bir hayatın başkahramanı, Umutlandığım yarınların tek güzel yanı
Unutma ki;
Bir dirhem “ can’a “ bir ” umut “ miktarı “ gül “ kafi.
Beni “ ben “ yapan kadın…
Seni seviyorum

Ayrılık!

Sen gittin.. Bir zifiri karanlık, bir zından yalnızlığı, ağır bir boşluk bıraktın geride. Gittin ve dönmeyeceksin bir daha. Haklısın gidişinde, bu aşkı bitirmekte haklısın. Tek söz söyleyemedim. Yüzüne bakamadım. Karşında ağlamadım. Eridim, tükendim, bittim. Sonsuzlukta bir insan nasıl olur.. sesi soluğu nasıl duyulur? Elveda aşkım.. Elveda sevgilim. Sen kendini hiç böyle gereksiz, böyle değersiz, böyle yapayalnız hissettin mi? Ayrılık ölüm kadar acı ve soğuk.Aynalara bakıyorum. Aynada gördüğüm ben değilim. Gözlerim cehennem ateşi.. dudaklarım mühürlenmiş. Ellerim titriyor. Yüreğim kızgın demirlerle dağlandı. Yokluğunun bedeli çok ağır sevgilim. Sevinçlerim, hayallerim, umutlarım, renkli dünyam elveda.. Elveda yaşamak.. Yaşamın anlamı elveda. Kimse farkında değil yokluğunun. Sensiz ne hallerde olduğumu kimse bilmiyor. Anlamıyor yitip giden bir aşkın kederini. Düne kadar en yücesini yaşadım mutluluğun, ayaklarımın altından kayıp gidiyordu toprak, denizlerin ovaların üstünde uçuyordum. Güneş kadar yakındı bana aşk. Güneş kadar sıcak ve parlak. Bıraktın birdenbire, kanatlarım kesildi. Hızla çakıldım yere, boşluğun içindeyim, şimdi hiçbir şeyim.Oysa dünyanın en zenginiydim. Bütün çiçekler bizim için açardı, bizim için ballanırdı meyveler, ekinler bizim için bereketli, sular bizim için çağlardı. Şimdi toz duman içinde kızgın bir çöldeyim. Yönümü yolumu şaşırdım. Sam rüzgarlarına bıraktım gövdemi, sürüklenmekteyim. Sen bensiz nasılsın, bilmiyorum. Rahat mısın, mutlu musun, bu kadar çabuk beni unutur musun?.. Nasıl birden mazi olursun? Düne kadar gözlerinden aşkı içtiğim, dudaklarında yüreğimi erittiğim, uğruna bıçaklar çekip dünyaya meydan okuduğum ey sevgili nerdesin? Kimlesin?.. kimlerlesin?.. Kimlerle oynaşır gönül eğlersin? Ben burada, terk edip gittiğin yerdeyim.
Elveda aşkım.. Elveda birtanem.. Elveda sevgilim! Elveda sana...

15 Ağustos 2008 Cuma

Usulca!


Gözlerinin harelerine özlemlerimi gömdüm,

Gülüşünün kıyısına umutlarımı tutturdum,

Teninin kokusuna tutkularımı bağladım,

Yüreğinin gölgesine sindim usulca...

YALAN!

Hani hayatının üstüne kurmuştununuttun mu
kaç zaman peşinden koşmuştum
yalan nedir bilmeyen dudakların
şimdigerçeği söylemekten korkuyor sanki
kim derdiki yüreğin benden kopupta başkasına gidecek
dur diyecek gücüm olsa bile
nefretim buna karşı gelecek
yaşantımın geri kalanında yerin olmadığını düşünüyorum
o halde bu kötü gidişata bende dur diyorum
için kanarmı canın yanarmı bunuda bilmiyorum
birazcık hakkım varsa helal etmiyorum!

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Canım Acıyor!..

Bu sana canımdan, kanımdan ve kalbimden koparak yazılacak son mektup...
Her satırı sen kokucak, senin kara gözlerine bakarak yazacağım bu son mektubumu...
Nedenmi son?..
Sen sormasanda ben soruyorum kendime...
Aslında bu mektup belki sana son... Bana baslangıç olacak...
Acıların kucağına atacağım kendimi...
Izdırabı dost edineceğim kendime ... Göz yaşını kardeş ...
Tek senin yerine hiç bir şey koymayacağım...
Tek senin yerin boş kalacak...
Ben bende oldugum surece bu böyle devam edecek...
Senin sesisini duyduğum ilk anı düşünüyorum şuan..
Yüzüm gülüyor ama gözlerim doldu...

Sanki bir sevda masalıydı ayrılıkla son bulan...Sana bütün bunları neden mi anlatıyorum...Ümitsizliğe kapıldım...Her gün bir defa daha ölüyorum...Düşünüyorumda nerede hata yaptım...Ne yaptım Yaradana... Tüm bu acıları hak edecek... Koparılmış bir gül gibiyim şimdi...
SOLMAYA ve ÖLMEYE MAHKUM....

Senden üç şey bende kalsın anılarımız hayellerimiz ve sadece bende olsada sevgim...
BU SANA SON MEKTUBUM...
Dikkat et kendine sakın hasta olma yaz geldi sen sıkca hastalanırsın o yüzden yinede üzerine sık giy, kilona dikkat et zayıflama kilo al gerçekten sana kilo almak yakışıyor benim düşüncem gereksiz olsada artık sadece bir insan olarak tavsiyem sana, Her zaman hep gül çünkü sana gülmekte çok yakışıyor...

Ve sana son tavsiyem hiç bir dediğimi yapmasanda bunu yap......

GÜÇLÜ OL...

BUNUDA UNUTMA...

UZAKLARDA ÇOK UZAKLARDA SENİ GERÇEKTEN SEVEN BİRİ VAR, VAR OLACAK VE YOK OLACAK AMA SENİ UNUTMAYACAK...

BİTTİM!..

Birazdan "buraya kadar" olduğunu fark edeceksin.
Eski evimin duvarlarındaki
Bir çatlakla sıkıştırıp anıları...
Çekip perdeleri, çarpıp kapıları
İhanetini köhne bir evde
Cezalandırmak olacak son yapabildiğim ki,...
Yüzüne dünyamın kapılarını kapayışım bu.
Ölümü kahpe bir yüreğin seven bir yürekte ki,
Yok pahasına satılacak senli zamanlar,
Hiç olup kalacaksın,

Az sonra...
Ben gidince...

....Sen biteceksin

... Birazdan, buraya kadar vukuatım olacaksın bu yolda.
Kalan ayak izlerimi yiğitce yağmurlarla silip arkamdan,
Patiska misali mendil yapıp fersudeliğimi,
Duvarlarda yüzümü eskiterek,
Gitmek olacak son bırakabildiğim ki,.
Bu kent, bu dört duvarlar
Çoğaltmayacak artık hüzünleri,
Yansıtmayacak aynaların gözü yıkılmışlığımı,
Dudak ısırığımı ki,.
Kızıl damlalarda görülesi
Hiçbir şey kalmayacak yaptığına dair...

Az sonra...
Ben gidince...

.....Sen biteceksin...

Çünkü!
Göz tanıklık edemeyecek kadar dolu,
Yara tedavi edilemeyecek kadar derin,
Dil şaşılası kadar şaşkın..

Ve,..

Sen aşkım!

Az önce,..

Battın......